Henry Kissinger - Diplomasi
Henry Kissinger - Diplomasi
https://yadi.sk/d/GqYJaN9bpuELx
Bu arada Birleşik Devletler ve Büyük Britanya birçok konuda birbiriyle kavgalıydılar.
Her ne kadar Dulles Kuzey Şeddi politikasını destekliyorsa da, Büyük
Britanya’nın bunun liderliğini üstlenmesinden hoşlanmadı ve Bağdat Paktı’nın
merkezinin Mısır’da olmasını istedi. Oysa Mısır, Bağdat Paktı’na karşı dişi
tırnağı ile mücadele etmişti. Büyük Britanya, Nasır’ı devirmeyi yeğlerdi; Amerika
her ne kadar Sovyetlerle yapılan silah anlaşmasından rahatsız ise de, onu
hoş tutmanın daha akıllıca bir şey olduğunu düşünüyordu.
Parçalanmış birlikteliklerini tekrar oluşturmak endişesi ile İngiliz-Amerikan
liderleri, bundan sonra dikkatlerini Asvan Barajı denilen büyük inşaat projesine
çevirdiler: 111 metre yüksekliğinde ve 3.8 kilometre uzunluğundaki bu
baraj, Yukarı Nil üzerinde Mısır’ın Sudan sınırına yakın bir yerde yapılacaktı.
Baraj, Nil Vadisi’nin sulamasını düzenleyecekti ki, Mısır halkının yaşamı artık
unutulmuş eski zamanlardan beri buna bağlı idi ve aynı zamanda Mısır’ı, her
yıl olan su baskınlarına bağımlılıktan da kurtarmış olacaktı.
De Gaulle’ün Amerikan liderliğine karşı koyuşunun en uç noktası, birkaç gün
sonra oldu. De Gaulle ve Adenauer, bütün önemli konularda devamlı danışma
yapmayı öngören bir karşılıklı dostluk anlaşması imzaladılar:
“İki hükümet, başta ortak çıkarları ile ilgili sorunlar olmak üzere tüm
önemli dış politika sorunlarında, mümkün olduğu kadar ortak bir noktaya
varmak niyetiyle bir karar almadan önce birbirlerine danışacaklardır.”
Antlaşmanın esası çok önemli değildi. Gerçekte bu antlaşma, Fransız ve Alman
liderlerinin ilerideki yıllarda istedikleri şeylerle içini dolduracakları boş bir
kaptı. Ancak sembolik olarak çok önemli bir anlaşmaydı. 1890’da Bismarck’ın
ayrılmasından beri, Fransa ve Büyük Britanya bütün uluslararası krizlerde
Almanya’ya karşı tavır takınmışlardı. Oysa de Gaulle, Büyük Britanya’yı kuvvetli
Amerikan baskısına karşın Ortak Pazar dışında tutunca, Fransa’nın izole
edilmesini önleyen kişi bir Alman başbakanı olmuştur. Fransa önemli sorunlarda
kendi çözümlerini empoze edecek kadar güçlü değildi; fakat Almanya’nın
desteği ile diğerlerinin önünü kesebilecek kadar güçlü olacaktı.
Bunların yerine, Nixon, Birleşik Devletler’le bir diyaloga karşı Çin’in tutumunun
ne olacağı konusundaki çalışmaları yoğunlaştırmaya karar verdi. Öncelik,
Çin-Sovyet-Amerikan üçgeninin alanının oluşturulmasına verildi. Şüphelendiğimiz
konu üzerinde karara varabilirsek, yani Sovyetler Birliği ve Çin’in, Birleşik
Devletler’den korktuğundan daha fazla birbirlerinden korktuklarını kesinleştirebilsek,
Amerikan diplomasisi için şimdiye kadar görülmemiş bir fırsat
yaratılmış olacaktı. Bu baz üzerinde ilişkiler gelişirse geleneksel gündem kendiliğinden
yürüyecekti; İlişkiler gelişmezse söz konusu gündem çözülemez
olarak kalacaktı. Diğer bir deyişle, pratik sorunlar Çin-Amerikan yakınlaşmasının
bir sonucu olarak çözülebilecekti.
https://yadi.sk/d/GqYJaN9bpuELx
Bu arada Birleşik Devletler ve Büyük Britanya birçok konuda birbiriyle kavgalıydılar.
Her ne kadar Dulles Kuzey Şeddi politikasını destekliyorsa da, Büyük
Britanya’nın bunun liderliğini üstlenmesinden hoşlanmadı ve Bağdat Paktı’nın
merkezinin Mısır’da olmasını istedi. Oysa Mısır, Bağdat Paktı’na karşı dişi
tırnağı ile mücadele etmişti. Büyük Britanya, Nasır’ı devirmeyi yeğlerdi; Amerika
her ne kadar Sovyetlerle yapılan silah anlaşmasından rahatsız ise de, onu
hoş tutmanın daha akıllıca bir şey olduğunu düşünüyordu.
Parçalanmış birlikteliklerini tekrar oluşturmak endişesi ile İngiliz-Amerikan
liderleri, bundan sonra dikkatlerini Asvan Barajı denilen büyük inşaat projesine
çevirdiler: 111 metre yüksekliğinde ve 3.8 kilometre uzunluğundaki bu
baraj, Yukarı Nil üzerinde Mısır’ın Sudan sınırına yakın bir yerde yapılacaktı.
Baraj, Nil Vadisi’nin sulamasını düzenleyecekti ki, Mısır halkının yaşamı artık
unutulmuş eski zamanlardan beri buna bağlı idi ve aynı zamanda Mısır’ı, her
yıl olan su baskınlarına bağımlılıktan da kurtarmış olacaktı.
De Gaulle’ün Amerikan liderliğine karşı koyuşunun en uç noktası, birkaç gün
sonra oldu. De Gaulle ve Adenauer, bütün önemli konularda devamlı danışma
yapmayı öngören bir karşılıklı dostluk anlaşması imzaladılar:
“İki hükümet, başta ortak çıkarları ile ilgili sorunlar olmak üzere tüm
önemli dış politika sorunlarında, mümkün olduğu kadar ortak bir noktaya
varmak niyetiyle bir karar almadan önce birbirlerine danışacaklardır.”
Antlaşmanın esası çok önemli değildi. Gerçekte bu antlaşma, Fransız ve Alman
liderlerinin ilerideki yıllarda istedikleri şeylerle içini dolduracakları boş bir
kaptı. Ancak sembolik olarak çok önemli bir anlaşmaydı. 1890’da Bismarck’ın
ayrılmasından beri, Fransa ve Büyük Britanya bütün uluslararası krizlerde
Almanya’ya karşı tavır takınmışlardı. Oysa de Gaulle, Büyük Britanya’yı kuvvetli
Amerikan baskısına karşın Ortak Pazar dışında tutunca, Fransa’nın izole
edilmesini önleyen kişi bir Alman başbakanı olmuştur. Fransa önemli sorunlarda
kendi çözümlerini empoze edecek kadar güçlü değildi; fakat Almanya’nın
desteği ile diğerlerinin önünü kesebilecek kadar güçlü olacaktı.
Bunların yerine, Nixon, Birleşik Devletler’le bir diyaloga karşı Çin’in tutumunun
ne olacağı konusundaki çalışmaları yoğunlaştırmaya karar verdi. Öncelik,
Çin-Sovyet-Amerikan üçgeninin alanının oluşturulmasına verildi. Şüphelendiğimiz
konu üzerinde karara varabilirsek, yani Sovyetler Birliği ve Çin’in, Birleşik
Devletler’den korktuğundan daha fazla birbirlerinden korktuklarını kesinleştirebilsek,
Amerikan diplomasisi için şimdiye kadar görülmemiş bir fırsat
yaratılmış olacaktı. Bu baz üzerinde ilişkiler gelişirse geleneksel gündem kendiliğinden
yürüyecekti; İlişkiler gelişmezse söz konusu gündem çözülemez
olarak kalacaktı. Diğer bir deyişle, pratik sorunlar Çin-Amerikan yakınlaşmasının
bir sonucu olarak çözülebilecekti.
Henry Kissinger - Diplomasi
Reviewed by Unknown
on
00:30
Rating:
Hiç yorum yok: