Muhammad Hamidullah - İslâm Peygamberi
Muhammad Hamidullah - İslâm Peygamberi
https://yadi.sk/d/HoQL1HG9q4F4N
Bu yeni yayında çok sayıda ıslah edilmiş kısımlar ile birçok ilave
sahifeler bulacaksınız. İrfan Yayınevi sahibi Mustafa Pektut'a olduğu kadar,
bu kitabımın tercüme işini gerçekleştiren Dr. Salih Tuğ'a teşekkürler
borçluyum: Kendisi birçok işleri arasında ve özellikle sağlık durumunu
hiçe sayarak İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İslam Araştırmaları
Enstitüsüne intisab ettiği yıllardan itibaren bu kitabımın türkçeye
kazandırılmasında büyük gayret göstermiştir; emeği geçen cümle dostlardan
Allah razı olsun!
Pek aziz saydığım Türkiye'ye ve Türk milletine karşı pek az kimse
tarafından bilinen özel bir hissiyatım vardır: İlk defa Türkiye'ye 1932 yılında
geldim. Mekke, Medine, Beyrut, Şam ve Kahire kütüphanelerinde
ilmi çalışmalarımı tamamlamamı müteakip, Almanya'nın Bonn şehrine
ve oradan da Sorbonne Üniversitesine (Paris) gitmek maksadıyla yol üzerinde
İstanbul'a uğramıştım. Daha önce Medine-i Münevvere' de iken içinde
çalıştığım Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Kütüphanesi, Türklerin kitaba
karşı duydukları büyük tutku ve zevk hakkında bende büyük bir
tesir husiile getirmiştir. İstanbul ise sahip olduğu kütüphane 'zenginlikleri
ve ilmi muhitlerde tanıyabildiğim faziletli alimlerinin yüksek seviyeleri
ile gönlümü son derece heyecanlandırmıştır. Burada tanidığım kimseler
arasında üstad Şeraf ettin Yaltkaya, İsmail Saib Sen cer, Profesör Helmut Ritter, Osman Rescher ve diğerleri de1bulunmaktaydı. Bu kısa zaman
aralığı içinde de olsa bir miktar Türk Milletini tanıma ve içine karışma
fırsatını da bulabilmiştim. Bu arada asla unutamayacağım bir olaydan
da bahsetmeliyim. Bir yabancı ziyaretçi olmam dolayısiyfo İstanbul
Emniyet Müdürlüğüne gidip ikamet müsaadesi almam gerekiyordu. Kayıt
işlemi sırasında bir miktar "damga pulu" kullanmam Hizım gelmekteydi
ki yanımda ne pulum vardı ve ne de bu resmi pulun nerede satıldığını
biliyordum. İşlemi yapan emniyet amiri benden pul parasını aldı ve kendi
hademesini pulu dışardan satın almak üzere gönderdi. Polis amirinin
çalışma odasında yalnız kaldığımızda iyi-kötü bir miktar türkçe de bildiğimi
görmesi üzerine bana iyi muamele ve yakınlık göstererek içindeki
merak duygularını açığa vurdu. Bana önce şunu sordu: "-Biz Türkler
hakkında düşünceleriniz nelerdir? " (muhtemelen kendisi, benim anavatanımdaki
müslümanların Türkiye'de o sırada gerçekleştirilen inkılaplar
hakkında neler düşündüklerini öğrenmek.istiyordu). Sahip olduğum telaffuz
bakımından zayıf türkçemle: "-Burada herkes çok merhametlidir"(*)
şeklinde bir cevap verdim. Emniyet amiri kulaklarına inanamayarak:
"-Merhametsiz mi?" diye şaşkınlıkla tekrar sordu. Ben ise "-Hayır,
hayır! Çok merhametli, herkes, her yerde çok merhametlidir" diye sözüme açıklık getirmeye çalıştım. Bu beklemediği ani açıklamamdan rahatlayan
emniyet amiri nezaket içinde bana şu sitemde bulundu:
"-Müslüman değil miyiz? (Tabiidir ki böyle davranacağız)". İstanbul Kütüphanelerinde
pek faydalı sonuçlar veren üç aylık bir çalışma programımı
tamamalayarak Bonn'a gitmek üzere trene binip yola çıktım. İstanbul'daki
bu çalışma günlerim özellikle Beyazıt Umumi Kütüphanesi
(şimdiki "Beyazıt Devlet Kütüphanesi") ile henüz o sırada içinde Cuma
namazları kılınan Ayasofya Camii içindeki Ayasofya Kütüphanesinden
istifade ile geçmiştir; şimdiki Süleymaniye Kütüphanesi o günlerde henüz
açılmamıştı; bütün bu muhitlerde ben çalışkan ve mukteqir Türk
ilim adamlarını tanıma fırsatını bulabilmiştim . .
O gifolerden sonra uzun yıllar geçti, İkinci Cihan Harbi yaşandı ve
fakat ben Türkiye'yi unutamıyordum; bu kardeş ülke benim ikinci ilim
yurdum olmuştu. Çeşitli ülkelerdeki ilmi dergilerde zaman zaman makaleler
yayınlıyordum; okuyucularıma bu çalışmalarım ve savunduğum
düşüncelerim hakkında bir fikir vermek üzere bunlardan bazılarının makale
başlıklarını vermek isterim:
- 1935'de Jaschke'nin almanca olarak yazdığı: "İlk Dünya Harbinden
Sonra Türkiye'nin Durumu" adlı makalenin urduca'ya
tercümesi; haftalık ve urduca yayınlanan Nizam Gazette
- 1935'de İngilizce olarak te'lif ettiğim: "Doğu ve Batı'daki Şarkıyat
Kütüphaneleri" adlı makale metni; Sekizinci Hind Şarkiyat
Kongresi Zabıtları, Mysore (özellikle bu yazıda İstanbul Kütüphaneleri
tanıtılmaktadır).
- 1938'de türkçe bir makalenin urduca'ya çevirisi: "Zafiyet'e mübtela
hastaların tedavisi için Türklerin Kurduğu Müesseseler' ',
Hamdard-e-Sıhhat, dergisi, Delhi.
- 194l'de urduca bir te'lif makale: "Türkler ve Türk Dili", Mecelle-i
Taylasaniyyin, Haydarabad
- 1 945 'de urduca bir te'lif makale: "Türkçe kaynak eserlere göre
Deccan (Güney-doğu Hindistan)", Deccan T arih Kongresi Zabıtları,
Haydarabad.
- 1945 'de İngilizce te'lif bir makale: "Malazgird Meydan Savaşının
Harita-Krokisi", Islamic Culture dergisi, Haydarabad.
ve sonraları yayınlanan daha birçok makale ...
1948 yılından itibaren kader benim siyasi birtakım sebepler yüzün den
Paris'e kesin yerleşip kalmama sebep olmuştur. 1951 senesinde ise
İstanbul'da toplanan "Milletlerarası Orientalistler Kongresi"ne katılma
imkanını buldum. Bu kongrenin Genel Sekreterliği'ni (Başkanlığını) Prof.
Dr. Zeki Velidi Togan yapmaktaydı ve ben bu kongre hakkında urduca
tanıtıcı bir makale hazırlayıp yayınladım: Ma'arif dergisi, Mart sayısı,
1 952, Azamgarh (Hindistan). .
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesinde kurulup ilmi faaliyetlerine
başlayan "İslam Araştırmaları Enstitüsü"nde 1952'den itibaren
sözleşmeli misafir hoca sıfatıyla dersler vermeye başladım. Aynı Üniversitedeki
Hukukfakültesinin bir öğrencisi iken bu derslerimi takib etmeye
başlayan Salih Tuğ Bey'i o sıralarda tanıma fırsatını elde ettim.
İstanbul Üniversitesinin bir sözleşmeli "misafir öğretim üyesi" sıfatıyla
gerçekleştirdiğim bu öğretim faaliyetlerim ve ilmi araştırmalarım,
sadece bir yarı yıllık devreler halinde Türkiye'de tam 25 sene kesintisiz
sürdü gitti! Bazı yıllar aynı yarı yıl içinde Ankara Üniversitesi, İlahiyat
Fakültesinde de ayrı dersler verdim. Daha sonraları bu şekil derslerimi
Erzurum Atatürk Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesinde de sürdürdüm.
https://yadi.sk/d/HoQL1HG9q4F4N
Bu yeni yayında çok sayıda ıslah edilmiş kısımlar ile birçok ilave
sahifeler bulacaksınız. İrfan Yayınevi sahibi Mustafa Pektut'a olduğu kadar,
bu kitabımın tercüme işini gerçekleştiren Dr. Salih Tuğ'a teşekkürler
borçluyum: Kendisi birçok işleri arasında ve özellikle sağlık durumunu
hiçe sayarak İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İslam Araştırmaları
Enstitüsüne intisab ettiği yıllardan itibaren bu kitabımın türkçeye
kazandırılmasında büyük gayret göstermiştir; emeği geçen cümle dostlardan
Allah razı olsun!
Pek aziz saydığım Türkiye'ye ve Türk milletine karşı pek az kimse
tarafından bilinen özel bir hissiyatım vardır: İlk defa Türkiye'ye 1932 yılında
geldim. Mekke, Medine, Beyrut, Şam ve Kahire kütüphanelerinde
ilmi çalışmalarımı tamamlamamı müteakip, Almanya'nın Bonn şehrine
ve oradan da Sorbonne Üniversitesine (Paris) gitmek maksadıyla yol üzerinde
İstanbul'a uğramıştım. Daha önce Medine-i Münevvere' de iken içinde
çalıştığım Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Kütüphanesi, Türklerin kitaba
karşı duydukları büyük tutku ve zevk hakkında bende büyük bir
tesir husiile getirmiştir. İstanbul ise sahip olduğu kütüphane 'zenginlikleri
ve ilmi muhitlerde tanıyabildiğim faziletli alimlerinin yüksek seviyeleri
ile gönlümü son derece heyecanlandırmıştır. Burada tanidığım kimseler
arasında üstad Şeraf ettin Yaltkaya, İsmail Saib Sen cer, Profesör Helmut Ritter, Osman Rescher ve diğerleri de1bulunmaktaydı. Bu kısa zaman
aralığı içinde de olsa bir miktar Türk Milletini tanıma ve içine karışma
fırsatını da bulabilmiştim. Bu arada asla unutamayacağım bir olaydan
da bahsetmeliyim. Bir yabancı ziyaretçi olmam dolayısiyfo İstanbul
Emniyet Müdürlüğüne gidip ikamet müsaadesi almam gerekiyordu. Kayıt
işlemi sırasında bir miktar "damga pulu" kullanmam Hizım gelmekteydi
ki yanımda ne pulum vardı ve ne de bu resmi pulun nerede satıldığını
biliyordum. İşlemi yapan emniyet amiri benden pul parasını aldı ve kendi
hademesini pulu dışardan satın almak üzere gönderdi. Polis amirinin
çalışma odasında yalnız kaldığımızda iyi-kötü bir miktar türkçe de bildiğimi
görmesi üzerine bana iyi muamele ve yakınlık göstererek içindeki
merak duygularını açığa vurdu. Bana önce şunu sordu: "-Biz Türkler
hakkında düşünceleriniz nelerdir? " (muhtemelen kendisi, benim anavatanımdaki
müslümanların Türkiye'de o sırada gerçekleştirilen inkılaplar
hakkında neler düşündüklerini öğrenmek.istiyordu). Sahip olduğum telaffuz
bakımından zayıf türkçemle: "-Burada herkes çok merhametlidir"(*)
şeklinde bir cevap verdim. Emniyet amiri kulaklarına inanamayarak:
"-Merhametsiz mi?" diye şaşkınlıkla tekrar sordu. Ben ise "-Hayır,
hayır! Çok merhametli, herkes, her yerde çok merhametlidir" diye sözüme açıklık getirmeye çalıştım. Bu beklemediği ani açıklamamdan rahatlayan
emniyet amiri nezaket içinde bana şu sitemde bulundu:
"-Müslüman değil miyiz? (Tabiidir ki böyle davranacağız)". İstanbul Kütüphanelerinde
pek faydalı sonuçlar veren üç aylık bir çalışma programımı
tamamalayarak Bonn'a gitmek üzere trene binip yola çıktım. İstanbul'daki
bu çalışma günlerim özellikle Beyazıt Umumi Kütüphanesi
(şimdiki "Beyazıt Devlet Kütüphanesi") ile henüz o sırada içinde Cuma
namazları kılınan Ayasofya Camii içindeki Ayasofya Kütüphanesinden
istifade ile geçmiştir; şimdiki Süleymaniye Kütüphanesi o günlerde henüz
açılmamıştı; bütün bu muhitlerde ben çalışkan ve mukteqir Türk
ilim adamlarını tanıma fırsatını bulabilmiştim . .
O gifolerden sonra uzun yıllar geçti, İkinci Cihan Harbi yaşandı ve
fakat ben Türkiye'yi unutamıyordum; bu kardeş ülke benim ikinci ilim
yurdum olmuştu. Çeşitli ülkelerdeki ilmi dergilerde zaman zaman makaleler
yayınlıyordum; okuyucularıma bu çalışmalarım ve savunduğum
düşüncelerim hakkında bir fikir vermek üzere bunlardan bazılarının makale
başlıklarını vermek isterim:
- 1935'de Jaschke'nin almanca olarak yazdığı: "İlk Dünya Harbinden
Sonra Türkiye'nin Durumu" adlı makalenin urduca'ya
tercümesi; haftalık ve urduca yayınlanan Nizam Gazette
- 1935'de İngilizce olarak te'lif ettiğim: "Doğu ve Batı'daki Şarkıyat
Kütüphaneleri" adlı makale metni; Sekizinci Hind Şarkiyat
Kongresi Zabıtları, Mysore (özellikle bu yazıda İstanbul Kütüphaneleri
tanıtılmaktadır).
- 1938'de türkçe bir makalenin urduca'ya çevirisi: "Zafiyet'e mübtela
hastaların tedavisi için Türklerin Kurduğu Müesseseler' ',
Hamdard-e-Sıhhat, dergisi, Delhi.
- 194l'de urduca bir te'lif makale: "Türkler ve Türk Dili", Mecelle-i
Taylasaniyyin, Haydarabad
- 1 945 'de urduca bir te'lif makale: "Türkçe kaynak eserlere göre
Deccan (Güney-doğu Hindistan)", Deccan T arih Kongresi Zabıtları,
Haydarabad.
- 1945 'de İngilizce te'lif bir makale: "Malazgird Meydan Savaşının
Harita-Krokisi", Islamic Culture dergisi, Haydarabad.
ve sonraları yayınlanan daha birçok makale ...
1948 yılından itibaren kader benim siyasi birtakım sebepler yüzün den
Paris'e kesin yerleşip kalmama sebep olmuştur. 1951 senesinde ise
İstanbul'da toplanan "Milletlerarası Orientalistler Kongresi"ne katılma
imkanını buldum. Bu kongrenin Genel Sekreterliği'ni (Başkanlığını) Prof.
Dr. Zeki Velidi Togan yapmaktaydı ve ben bu kongre hakkında urduca
tanıtıcı bir makale hazırlayıp yayınladım: Ma'arif dergisi, Mart sayısı,
1 952, Azamgarh (Hindistan). .
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesinde kurulup ilmi faaliyetlerine
başlayan "İslam Araştırmaları Enstitüsü"nde 1952'den itibaren
sözleşmeli misafir hoca sıfatıyla dersler vermeye başladım. Aynı Üniversitedeki
Hukukfakültesinin bir öğrencisi iken bu derslerimi takib etmeye
başlayan Salih Tuğ Bey'i o sıralarda tanıma fırsatını elde ettim.
İstanbul Üniversitesinin bir sözleşmeli "misafir öğretim üyesi" sıfatıyla
gerçekleştirdiğim bu öğretim faaliyetlerim ve ilmi araştırmalarım,
sadece bir yarı yıllık devreler halinde Türkiye'de tam 25 sene kesintisiz
sürdü gitti! Bazı yıllar aynı yarı yıl içinde Ankara Üniversitesi, İlahiyat
Fakültesinde de ayrı dersler verdim. Daha sonraları bu şekil derslerimi
Erzurum Atatürk Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesinde de sürdürdüm.
Muhammad Hamidullah - İslâm Peygamberi
Reviewed by Unknown
on
07:06
Rating:
Hiç yorum yok: