Sayfalar

29 Nisan 2016 Cuma

william shakespeare

william shakespeare







MACBETH
Önceleri de kan akardı, eski zamanlarda;
Insanca kanunlar memleketi temizlemeden önce.
Evet, o zamandan bu yana da cinayet i§lendi, ·
Kulakların dayanamayacağı kadar korkunç cinayetler.
Bir zamanlar, beyin dağıldı mı insan ölürdü
Ve iş orada biterdi. Ama şimdi,
Kafataslarında yirmi ölümcül delikle
Yerinden kalkıyor adamlar
Ve gelip iskemlemize konuyorlar.
Cinayetin kendisinden acayip bu.

yahya kemal

yahya kemal


Aziz İstanbul

Kendi Gök Kubbemiz


Rubailer


https://yadi.sk/d/bEiy399BrP9gj


Eslaf kapıldıkça güzelden güzele
Fer vermiş o neşve'yle gazelden gazele
Sönmez seher-ı haşre kadar şi'r-i kadım
Bir meş'aledir devredilir elden ele





yakup kadri karaosmanoğlu

yakup kadri karaosmanoğlu


yaban

kiralık konak

politikada 45 yıl


https://yadi.sk/d/c4Y5pT8IrP8x5



"İsmet Paşa’nın böyle bir dörtbaşı mamur iktidara
geçişinin ilk iki yılında, şimdi birkaç misli büyütülüp
genişletilmiş ve pembe renge boyanmış köşkünün
yanıbaşındaki bir bağ evinde oturduğum ve
bu komşuluk sayesinde kendisiyle sık sık görüşüp
konuşmak fırsatını bulduğum için, söyleyebilirim ki,
onda artık eski tedirginliklerden hiçbir iz kalmamış,
o tedirginliklerin yerini, her işi yoluna girmiş kimselerin
huzuru ve gönül ferahlığı almıştı. Şu hükümet
meselesi, bu memleket davası ona artık çözülmesi,
başarılması zor bir iş gibi görünmüyordu ve
politikayı, pek iyi bildiği satranç oyunu kadar bile
zihin yorucu addetmeyen bir hali vardı. Bunda belki
de haklıydı. Zira, çok geçmeden, gerek genel başkan
vekili olduğu parti erkânını, gerek kendi kabine
arkadaşlarını satranç tahtası üstündeki paytaklardan
daha kolaylıkla kımıldatmasını, kaldırıp koymasını
bilecekti."



yasunari kawabata

yasunari kawabata


uykuda sevilen kızlar

kyoto

kiyoto



https://yadi.sk/d/8eFqL_2irP8oD

yaşar kemal

yaşar kemal










Ölüm karşısında insanın şaşkınlığı, korkusu, inanamazlığı ...
Ölüm, insan soyunun en çok uğraştığı macerası olmuştut. Insan soyu
bilinçlendiğinden bu yana ölümsüzlüğü aramış, ölümü yenmek için
yapmadığı etmediği kalmamıştır. Insan ölümü yenmek için öylesine
çok şey yaratmıştır ki, inanmak güç. Tanrılar, ölümde tannlara sığınma,
dünyamızdan başka yeni dünyalar yaratarak o dünyalara sığınma,
destanlara, ağıtlara, şiiriere sığınma ... Düşlere sığınma. Insanın, ölümden
kaçmak için yaratarak sığındığı düş dünyaları öylesine zengin ki,
insanoğlu ölümden başka hiçbir şeyle uğraşmamış dersiniz. Elimizdeki
en eski yapıt olan "Gılgamış Destanı" bile bir ölümsüzlüğü aramanın
yapıtıdır. Ve ölüm törenleri, buna bağlı olarak da ağıt törenleri o
günden, o günden çok öncelerinden, bu güne kadar sürüp geliyor.
Ölümsüzlüğün arayıcısı Uruk kralı Gılgamış, arkadaşı üstüne bir ağıt
da yakıyor. Ağıt da ölüme karşı insanlığın yaratıp sığındıklar'ından biridir.
Ağıt da ölüm acısını yeynilten bir öğedir. Ölüme karşı etkili bir
direniştir. Gılgamışın ölen arkadaşı Enkidu için yaktığı ağıt arkadaş
sevgisinin çok güzel bir örneğidir. Ve Gılgamış Enkidunun ölümünden
sonra ölümsüzlüğü aramak için yola çıkmış, ölümsüzlük otunu
suyun dibinden çıkarmış, sonunda da onu yılana kaptırmış, böylelikle
de ölümsüzlüğe kavuşamamamıştır. Lokman Hekim de tıpkı Gılgamış
gibidir. Lokman Hekime bütün otlar konuşur ve ona ben şu, ben
bu hastalığın ilacıyım ·diye bağırır. Böylelikle de Lokman Hekim birçok
şifalı ilaç bulur. En sonunda da Lokman ölümüı;ı ilacını aramaya
başlamış, ileri yaşlarında ilacı bulmaktan tam umudunu kesmişken,
bir sabah gün ışırken, bir kayanın dibinden bir ses gelir kulağına,
"ben ölümün ilacıyım, ben ölümün ... " Lokman Hekim gider ilacı koparır,
yemek aklına gelmeden tıpkı Gılgamış gibi, doğru Misise koşar.
Misis köprüsünün üstüne gelir, insanlara bağırmaya başlar, "ölümün ilacını buldum, ölümün ilacını ... " Kalabalıklar gelir Lokmanın bağınısına.
Toplandıkça toplanırlar. "İşte ölümsüzlüğün ilacı," diye gösterir
Lokman. Yeşil, ince bir dal uzatır kalabalığa. Bu sırada da bir kanat
gelir, Lokmanın eline vurur, dal da suya düşer, akar gider. Ben burada
iki tane örnek verdim. İnsanlığın ölümsüzlüğü arama çabalarının yüzlerce,
belki de binlerce destanı, masalı, türküsü, şiiri vardır. İnsan sonuna
kadar istese de, istemese de ölümsüzlükten ne kadar umudunu
kesse de ölümsüzlüğü arayacaktır. İşte bizdeki ölümsüz Kırklar, Yediler.
Bunlar eski Yunandaki, Sümerlerdeki, Asurlulardaki tanrilar değil,
insanlardır. Hızır da, tlyas da ölümsüzlüğe erişmiş insanlardır. Köroğlu
da sonunda Kırkiara karışmış, ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Bizde
ölümsüzlüğe kavuşmuş hayvanlar da vardır. Köroğlunun Kırarı Bingöllerde
Abuhayat (Bengisu) içerek ölümsüzlüğe erişmiştir.

yaşar mutlu

yaşar mutlu


sıdıka

güleriz ağlanacak halimize



https://yadi.sk/d/AuUS-EjOrP72x

yaşar nuri öztürk

yaşar nuri öztürk


Allah ile aldatmak

Kuran ı Kerim meali


https://yadi.sk/d/FM-iZIjarP6uU

yılmaz özdil

yılmaz özdil


beraber yürüdük biz bu yıllarda

isim şehir hayvan


https://yadi.sk/d/7xWTD3WZrP6Dr

zeki kanmaz

zeki kanmaz

bunları biliyormuydunuz?

gereksiz bilgiler rehberi


https://yadi.sk/d/UVUadIAtrP5Cx

ziya gökalp

ziya gökalp

altın ışık

Türkçülüğün esasları


https://yadi.sk/d/ryCMLAZErP54y

zygmunt mauman

zygmunt mauman


sosyolojik düşünmek


yaşam sanatı


https://yadi.sk/d/XGhV32LLrP4kT

28 Nisan 2016 Perşembe

Jane Jacobs- Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı -Metis yay

Jane Jacobs- Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı -Metis yay






JANE JACOBS 4 Mayıs 1916'da, Pennsylvania eyaletinin Scranton şehrinde
doğdu. Babası doktor, annesi ise öğretmen ve hemşireydi. Liseyi
bitirdikten ve bir yıl Scranton Tribune'da muhabirlik yaptıktan sonra New
York'a taşınan Jacobs çeşitli yerlerde steno olarak çalıştı. Bu sırada şehrin
pek çok işlek semti hakkında makaleler yazdı. Bu konu onu adeta büyülemişti.
Metalürjiden tutun da yabancı okurlar için ABD coğrafyasına
kadar farklı farklı konularda çeşitli yazım ve editörlük işleri yaptıktan
sonra 1952'de Architecıural Forum'un yardımcı editörü oldu. Hakkında
yazı yazmakla görevlendirildiği yeniden inşa projelerinin emniyetli, ilginç
ya da canlı olmadığını, üstelik tamamlanıp faaliyete geçen projelerin
de şehir ekonomisine fayda getirmediğini gördükçe, geleneksel planlama
inançları karşısındaki şüpheciliği arttı. 1956'da Harvard'da bu konuda
yaptığı konuşma, Fortune dergisinde "Şehir Merkezi İnsanlar İçindir"
başlıklı bir makaleye dönüştü ve bu makale de Büyük Amerikan Şehirlerinin
Ölümü ve Yaşamı'nı doğurdu. 1961 'de yayımlanan kitap, kentsel
yenilenme ve şehirlerin geleceği hakkındaki tartışmalarda kalıcı değişiklikler
yarattı.



"Ama şehir sokaklarını ve şehir parklarının aldatıcı yönlerini öğrenmek
ve bunlar üzerinde düşünmek beni hiç beklenmedik bir defıne
avına sürükledi. Apaçık ortada olan değerli şeylerin -sokakların
ve parkların- şehirlerin başka niteliklerinin ipuçları ve anahtarlarıyla
dolup taştığını fark ettim hemen. Böylece bir keşif diğerini
izledi, onu da bir diğeri ... Kitabın geri kalanı define avında bulduğum
bazı şeylerden oluşuyor. Diğer bulgularım da sonradan çıkan
dört kitabımda yer aldı. Bu kitabın üzerimde tesirli olduğu ve beni
hayatımın sonraki dönemlerindeki uğraşlarıma sürüklediği gayet
açık. Peki başka yönlerden tesirli oldu mu? Cevabım hem evet hem
hayır"

Anna Kommena-Alexiad Malazgirtin Sonrasi

Anna Kommena-Alexiad Malazgirtin Sonrasi





Anna, 2 Aralık 1 083 Cumartesi günü, imparator Alexios Komnenos ile eşi Eirene
Komnena'nın ilk çocuğu olarak, başkent İstanbulda doğdu [ I ]. Sonradan 3 kız, 3 erkek
kardeşi dünyaya geldi. Erkek kardeşlerinin en büyüğü olan Ioannes ile arası,
küçüklükten başlayarak, pek iyi değildi. Sekiz yaşına geldiğinde, Anna'yı, -babasından
önce egemenlik süren (ve babasını evliit edinen)- imparatoriçe Maria'nın oğlu ve
dolayısiyle tahtın yasal veliahdı hatta sahibi olması gereken Konstantinos Doukas ile
nişanladılar; Anna, çağının Rum saray geleneğine uyarak, gelecekteki kaynanasının
konağına göçtü. İmparatorun, damat adayı Konstantinos ' u veliahtlığa ataması;
dolayısiyle, gelecekte Konstantinos-Anna çiftinin imparator-imparatoriçe olması
bekleniyordu. Bilmediğimiz bir nedenle, bu nişan bozuldu; imparator, veliahtlığa
büyük oğlunu, o sıralarda henüz 4-5 yaşlarında bulunan Ioannes'i atadı (1092).
Bu kara kuru, sıska oğlana Anna'nın düşmanlığı belki o zaman başlamıştır.
Konstantinos, İstanbuldan ayrıldı, kırsal yöredeki aile mülküne çekildi. İmparator
Alexios ile ilişkileri yine de düzgündü; hatta o mülkte Alexios' u konuk ettiğini,
ağırladığını biliyoruz. Konstantinos 1096 dolaylarında öldü; Anna, aslında evlenme
isteği duymadığı hatta evlenmemek istediği halde, 1 097'de, ana babasının isteği
üzerine, bir diğer Rum soylusuyla, Nikephoros Bryennios ile evlendi. Eşi, vaktiyle
imparator Alexios'la hasım durumda bulunmuş daha eski .Nikephoros Bryennios'un
oğlu idi. Genç Nikephoros, imparatordan bQyük saygı, sevgi görüyordu. O kadar ki,
Alexios ona, Kaisar yani Caesar' san'ını vermişti. İS 4. yüzyıldan beri, Augustus sanını
taşıyan imparator, kendine yardımcı olacak bir ya da iki imparator atıyor, o kişinin
yahut kişilerin san'ı Caesar oluyordu; dolayısiyle, sözcük, "Yardımcı İmparator"
anlamını belirtiyordu.


the alexiad





25 Nisan 2016 Pazartesi

Dimitri Gutas Yunanca Düşünce Arapça Kültür Kitap yay

Dimitri Gutas Yunanca Düşünce Arapça Kültür  Kitap yay







B İ RAZ DA İ M PA RATO RLUK N E D E N İ YLE, BÜT Ü N K Ü LTÜ R L E R İÇ İ Ç E G EÇM İŞTİR;
H İ ÇBİ R İ TEK VE KATI Ş I KS I Z D EG İ LD İ R, H E PSİ M E LEZ, H ET E ROJE N ,
O LAGA N Ü STÜ D E RECEDE FA R K L I LA Ş M IŞTI R VE YE KPARE O L M A KTAN UZAKT I R.
E D WA R D W. SAiD





ÇEVİRİ HAREKETİ DÖNEMİ ABBASİ HALİFELERİ

Peygamberin amcası el-Abbas ibn Abdülmuttalib
'
Muhammed (ö- 743)
1 1 1
Ebu'l-Abbas ES-SEFFAH Ebu Cafer EL-MANSÜR
(750-754) (754-775)
1
Muhammed EL-MEHDi
(775-785)
�-----------------�
Muhammed EL-HADi Harun ER-REŞiD
(785-786) (786-809) 1 1 1
Muhammed EL-EMİN Abdullah EL-MEMÜN Ebu ishak EL-MUTASIM
(809-813) (813-833) (833-842)
1
1
Muhammed EL-VASIK (842-847) EL-MÜTEVEKKİL (847-861)
1
ı------ı------ 1 1
EL-MUSTAlN EL-MÜHTEDi EL-MUNTASIR EL-MUTEZ EL-MUTEMİD EL-MUVAFFAK
(862-866) (869-870) (861-862) (866-869) (870-892) 1
EL-MUTEZİD
(892- 902)
1 1 1 1
EL-MÜKTEFI
(902-908) 1
EL-MÜSTEKFi
(944-946)
EL-KAHİR EL-MUKTEDİR
(932-934) (908-932)
ER-RAZI
(934-940)
1
EL-MÜTTAKI
(940-944)
EL-MUTİ'
(946-974)

Francis Robinson Cambridge Resimli İslam Ülkeleri Tarihi

Francis Robinson Cambridge Resimli İslam Ülkeleri Tarihi


https://yadi.sk/i/NY_KELdVrG7MB






KATKlDA BULUNANLAR

DR. SARAH ANSARI Londra Üniversitesi Royal Holloway'de tarih dersleri
vermektedir ve Sufi Saints and State Power: Pirs of Sind, 1843-1947
(Sufı Veliler ve İktidar: Sind'in Pirleri, 1843-1947; 19 9 2 ) adlı kitabın
yazarı dır.
PROFESÖR K. N . CHAUDHURI Floransa'daki Avrupa Üniversitesi'nde Avrupa
'nın Genişlemesi Vasco de Gama Kürsüsü profesörüdür. Asya'nın
iktisadi tarihine ilişkin kitapları arasında Trade and Civilization
in the Indian Ocean: An Economic History from the Rise of lslam
to 1750 (Hint Okyanusunda Ticaret ve Uygarlık: İ slamın Yükselişinden
175 o'ye Kadar İktisadi Tarihi; 1 9 8 5 ) ve Asia before Europe:
The Economy and Civilization of the Indian Ocean from the Rise
of Islam to 1750 (Avrupa 'dan Önce Asya: İslamın Yükselişinden
175 o'ye Kadar H int Okyanusunda Ekonomi ve Uygarlık; 19 9 0) da
bulunmaktadır.
DR. PATRIC1A CRONE Gonville ve Caius bursu sahibi olduğu Cambridge
Üniversitesi'nde İslam tarihi öğretmektedir. Yapıtları arasında Meccan
Trade and the Rise of Islam (Mekke Ticareti ve İslamın Yükselişi;
19 87) ve Roman, Provincial and Islamic Law ( Roma, Eyalet ve İslam
Hukuku; 19 87) da bulunmaktadır.
PROFESÖR STEPHEN E . DALE Ohio Devlet Üniversitesi'nde İ slam ve Güney
Asya Tarihi profesörüdür. Yapıtları arasında Islamic Society on the
South Asian Frontier: the Mappilas of Malabar 1498-1922 (Güney Asya
Sınırındaki İslam Toplumu: Malabar'ın Mappilaları 149 8-1922;
r 9 8 o ) ve Indian Merchants and Eurasian Trade 16oo-1750 (Hintli Tacirler
ve Avrasya Ticareti 1600-1750; 1994) adlı kitaplar da bulunmaktadır.
DR. RoBERT IRWIN St Andrews Üniversitesi'nde ortaçağ tarihi öğretmekteydi
ve The Middle East in the Middle Ages (Ortaçağda Ortadoğu;
1 9 8 6 ) ve The Arabian Nights: A Companian (Arap Geceleri : Kılavuz
Kitabı; 1994) adlı kitaplarm yazarıdır.
DR. BAsıM MusALIAM King's College bursu sahibi olduğu Cambridge Üniversitesi'nde
i slam tarihi öğretmektedir. Sex and Society in Islam
(İ slamda Seks ve Toplum; 1983) adlı bir kitabı vardır.
PROFE SÖR FRANCI S Ro BINSON Londra Royal Holloway Üniversitesi'nde
Güney Asya Tarihi profesörüdür. Yapıtları arasında Separatism
among Indian Muslims: The Politics ofthe United Provinces' Muslims
ı86o-1923 (Hint Müslümanları arasında Ayrılıkçılık Birleşik Eyaletler
Müslümanlarının Politikaları ı86 o-1923; 1974) ve Atlas of the ls·
lamic World since 1500 (ı s o o yılından Sonra İslam Dünyası Atlası;
1982) de bulunmaktadır.
D R. STEPHEN VERNOIT daha önce Oxford Üniversitesi St. Antony's Koleii'nde
İ slam Sanatı ve Mimarisi araştırma görevlisiydi. Şimdi Nas·
ser D . Khalili koleksiyonundaki İslami yapıtların kataloglanması
işini yürütmektedir.


 İslamiyet küresel bir din. Bugün, İslamın
doğduğu Ortadoğu'da, Afrika'da Büyük Salıra'nın
güneyinin önemli bir kesiminde, Orta,
Güney ve Güneydoğu Asya'da bir milyarı aşkın
Müslüman yaşıyor. Dünyanın en büyük
Müslüman nüfusuna sahip ülkeleri Endonezya,
Bangladeş, Pakistan ve H indistan; Müslümanların
en yeni yerleşim yerleri ise Batı Avrupa ve
Amerika Birleşik Devletleri.
Batılıların çoğu için İ slam, Doğu'ya ait ,
kendilerinin dışında bir uygarlık demek. Batı
her zaman islamı çözümü belli olmayan bir sorun
ve ona meydan okuyan bir rakip olarak gördü.
Ona çoğu kez merak, kaygı, hor görme ya da
korkuyla baktı. 7. yüzyıldaki Arap fetihleri, H açlı
Seferleri, Osmanlı Türklerinin Avrupa'ya yaptıkları
akınlar ve günümüzdeki bazı terör olayları
İslam'ın bir çatışma ve savaş odağı olarak algılanmasına
neden oldu.
Aslında i slam Batı için aynı zamanda
bir aydınlanma kaynağı. Müslüman İspanya'nın
bir parçası olan Toledo, ortaçağda
Yunan felsefe ve biliminin, Arap ve İbrani
katkılarıyla donatılarak Avrupa'nın geri
kalan bölümüne iletildiği bir merkezdi.
Matematik, astronomi ve tıptaki bilimsel
ilerlemeler İslam sayesinde Batı'ya
ulaştı. Müslüman dünyası Uzakdoğu ile
Avrupa arasındaki uluslararası ticaretin merkezi
oldu. Sulama teknolojisi gibi tarımsal yeniliklerle,
aralarında şeker ve pamuğun da bu lunduğu çok sayıda değerli ürün Doğu kaynaklı. Baharat, boyalar, ipek, brokar
ve diğer değerli kumaşlar gibi mallar da Müslüman dünyasından geldi.
Batılılar i slamı hala kendi "dışlarında" görseler de, Doğu ile Batı
arasındaki sınırlar hızla yok oluyor ve Müslüman halklada Müslüman olmayan
halklar iç içe geçiyor. Elektronik iletişimin ve seyahat olanaklarının
dünyayı küçültmesinin yanı sıra, Müslüman dünyasındaki pek çok kişi de
Batı ile aynı yaşam tarzını ve değerleri benimsiyor. B ilim ve teknoloji, çeşitli
tüketim maddeleri, sinema filmleri ve müzik gibi popüler kültür ürünleri
her yerde paylaşılan şeyler. Batı dini düşüncesini derinden etkileyen İslam
tasavvufu bugün de başka dinlerden uzmanların ilgisini çekmeye devam
ediyor. Müslümanlada Batılılar arasında yakın iş bağları ve siyasi ittifaklar
var. Batı Avrupa ve AB D 'de yaşayan çok sayıda Müslüman giderek
aynı heterojen kültürlerin parçaları oluyor.
Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasındaki ilişkiler hızlı bir
değişim içinde. Bu nedenle İslam uygarlığının tarihi, kültürel mirası, değerleri
ve başarıları hakkında bilgi edinmek Batı'da daha da önem kazanıyor.
İslam dünyasının küresel çaptaki tarihini ustaca özetleyerek okura sunan
İslam Dünyası Tarihi iyi araştırılmış ve sağduyuyla yazılmış bir kitap.
Ekonomiye ilişkin makalede tarım ve kentlerde üretilen mallarla, pazarlar,
limanlar ve ticaret tartışılıyor. Toplumsal düzene ilişkin makalede toplumda
kadının yeri ile ahlaki ve iktisadi denetimi sağlayan his be kurumu gözden
geçiriliyor. E ğitim ve bilgiye ilişkin üçüncü yazıda, doğru bilginin
önemi ve bunun İ slam'ın hukuk, ilahiyat, tasavvuf, felsefe ve bilimdeki
başarılarının sağlanmasında oynadığı rol vurgulanıyor. i slam dünyasını
anlamaya çok bir önemli katkı sağlayacak olan bu kitap şiir, müzik ve görsel
sanatlardaki ifade biçimlerini ele alan bir bölümle tamamlanıyor.

Ira M . Lapidus
Tarih Profesörü
California Üniversitesi, B erkeley

Giorgio Vasari Sanatçıların Hayat Hikayeleri

Giorgio Vasari Sanatçıların Hayat Hikayeleri


https://yadi.sk/i/PT86x6ASrG5vK






GIORGIO VASARI, (1511, Arezzo-1574, Floransa), ilk sanat tarihçisi
olarak nitelendirilen İtalyan ressam, mimar ve yaz.ardır. Cortona'lı bir ailenin
çocuğu olan Vasari'nin dedesi ve babası zanaatçıydı. İlk resim derslerini,
eniştesi de olan Luca Signorelli 'den aldıktan sonra kendi kendine
Latince öğrendi, Antonio da Saccone ve Giovanni Pollastra gibi hümanist
yazarlardan dersler aldı. Arezzo'da Fransız ressam ve vitray sanatçısı Guillaume
de Marcillat'ın atölyesinde çalışmaya başlayan Vasari resim yeteneğiyle
Alessandro ve lppolito de'Medici'nin hocası Cortona Kardinali
Silvio Passeri'nin dikkatini çekince Floransa' da Medici'lerin hamiliğinde
Andrea del Sarto'nun yanında çalışmaya başladı. 1527 yılında Medici'lerin
düşüşünden sonra Arezzo'ya dönen Vasari, burada Kardinal lppolito
de'Medici'nin hizmetine girdi. Roma dönemi sanat ve mimarisine büyük
merak duyan Vasari, bu konuda çeşitli çizimler yaptı. 1537 yılında Alessandro
de'Medici'nin öldürülmesi üzerinde hamisiz kalan Vasari, sonraki
yıllarda bağımsız olarak çalıştı. 1538'de Roma'ya 1541 'de Venedik'e seyahatler
gerçekleştirdi. 1548 yılında Arezzo' da kendine bir ev inşa etti ve
Nicolosa Bacci'yle evlendi. 1540'lı yıllardan itibaren sanatçıların hayatlarıyla
ilgili notlar almaya başlayan Vasari'nin ilk sanat tarihi metni olarak
nitelendirilen Sanatçıların Hayat Hikayeleri adlı kitabının ilk baskısı
1550'de yapıldı. İki ciltten oluşan kitap, Cosimo de'Medici'ye adanmıştı.
Vasari'nin kitabının yayımlanmasından sonra başka sanatçı biyografileri
de yayımlandı. 1554'te Floransa'ya yerleşen Vasari, bugün Uffizi Müzesi
olan yapının tasarımını üstlendi ve 1560'ta tamamladı. 1568'de kitabının
genişletilmiş ikinci baskısını yayımladı. l 572 yılına kadar Floransa' da
Palazzo Vecchio'nun yenilenmesi çalışmalarında danışmanlık yaptı. Floransa
Katedrali'nin kubbe freskleri üzerinde çalıştığı sırada yaşamını yitirdi,
Arezzo'daki aile me:zarlığına gömüldü. Arezzo'daki evi bugün ziyarete
açık bir müzedir.

Konu hakkında yazan herkesin, kesin biçimde v e oybirliğiyle heykel v e resim
sanatlarının ilk önce M ısır halkı tarafından doğadan yola çıkarak türetildiğini
ileri sürdüğünün tam anlamıyla bilincindeyim. Fırçanın v e boya kullanmanın
keşfi nasıl Yunanlılara atfediliyorsa, mermerden yapılma ilk kaba heykellerin
ve ilk kabartmaların Keldanilere atfedildiğinin de farkındayım. Ne v ar
ki desen bu iki sanatın da temelidir, daha doğrusu bütün yaratıcı süreçlerin
hayat v eren ilkesidir. Yüce Tanrı uçsuz bucaksız evreni yarattıktan v e göğü
parıltılı ışıklarıyla donattıktan sonra yaratıcı aklını daha öteye, temiz hav aya
ve sağlam toprağa yönelttiği zaman, hiç kuşkusuz desen yaradılış 'tan önce
de mutlak bir mükemmellikle v ardı. İnsanoğlunu yaratırken Tanrı, ilk resim
v e heykel formlarını, yaratılmış şeylerin olağanüstü zarafeti içinde biçimlendirdi.
Şurası tartışmasız bir gerçektir ki heykeller, poz ve kontur meseleleri,
tıpkı kusursuz bir modelden olduğu gibi, ilk önce insanoğlundan türetildi. İlk
resimlerde de, bunlar her ne idiyse, yumuşaklık ve bütünlük fikirleri, ışık ve
gölgenin çarpışan ahengi aynı kaynaktan elde edildi.
Tanrı 'nın ilk insana biçim vermek için yoğurduğu malzeme bir kil topağıydı.
Nedensiz değildi bu, çünkü zamanın ve doğanın Tanrısal M imarı bütünüyle
kusursuz olduğundan, kusurlu bir malzemeye ekleme ve çıkartma yaparak
nasıl yaratımda bulunulacağını göstermek istedi. İyi heykeltıraşlar ve
ressamlar, ekleme ve çıkartma yaparak kaba modelleri ve eskizleri erişmeye
çabaladıkları nihai mükemmelliğe nasıl ulaştınyorsa Tanrı da aynı şeyi yaptı,
modeline canlı renkler kattı. Daha sonra, yeryüzündeki taşocaklanndan türetilen
bu renkler resimlerde tasvir edilen her şeyi yaratmakta kullanılacaktı.
Resim ve heykeldeki bu güzel modele öykünmek için Nuh Tufanı 'ndan
önce insanların ne yaptığını kesin olarak bilmediğimiz bir gerçektir. Ne var
ki çeşit çeşit üslupta resimler ve heykeller icra ettikleri kuvvetle muhtemeldir.
Çünkü daha ileri bir tarihte, Nuh Tufanı'ndan iki yüz yıl sonra, kibirli
Nemrud'un oğlu Belos sonradan puta tapmak için kullanılacak olan heykeli
yapmıştı. Yine aynı kralın ünlü gelini, Babil kraliçesi Semiramis de Babil
kurulurken şehrin süslemelerine gerçek hayattan alınıp renklendirilmiş türlü
türlü hayvan tasvirleri eklemekle kalmamış, kendisinin ve kocası Ninos'un
üç boyutlu tasvirlerini, kayınpederinin, kayınvalidesinin ve kayınvalidenin
annesinin bronz heykellerini de yaptırtmıştı. Bütün bunları bize söyleyen
Diodoros'tur ve söz konusu şahsiyetleri de anakronik olarak Jupiter, Juno
ve Ops diye adlandırır. 1 Keldaniler kendi tanrılarının suretlerine nasıl biçim
vereceklerini bu heykellerden öğrenmiş olsalar gerektir çünkü Eski Abid' in
Tekvin (Yaradılış) kitabında, yüz elli yıl sonra Rahel'in, kocası Yakub' la
Mezopotamya'dan kaçarken, babası Laban' ın putlarını nasıl çaldığını okuruz.

Necip Mahfuz Zamanin Hukmu

Necip Mahfuz Zamanin Hukmu






Necib Mahfuz
Necib Mahfuz 1911 yılında Kahire'de doğdu. l934'te Kahire Üniversitesi'nde
felsefe eğitimini tamamladı. Uzun yıllar kamuda çalıştı, 1956-57 yıllarında yazdığı
Kalıire Üçlemesi'yle adını duyurdu. 1959 yılında El Ahram gazetesinde tefrika
edilmeye başlanan Cebelavi Sokağı '11111 Çocukları, içerdiği dini görüşler nedeniyle
Mısır' da ve birçok Arap ülkesinde yasaklandı ve ilk olarak Beyrufta yayımlandı.
Necib Mahfuz 1988 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. 30'dan fazla romanı,
300'den fazla öyküsü vardır. 2006 yılında vefat eden Mahfuz'un yapıtları pek çok
dile çevrilmiştir. Necib Mahfuz'un Kırmızı Kedi'deki diğer yapıtları: Cebelavi
Sokağı '11111 Çocukları, Başkanın Öldiiriildiiğii Gün, Aşk Zamaııı, Midak Sokağı,
Zarııa11111 Hükmü, Kuştimur Kalıvehaııesi, Ezilenler.



"Ne zaman geçmişe özlem duysa, maziye dalar ve o hahra
fotoğrafına bakardı. Oturma odasının yeşil duvarlarını, üç tane
yaldızlı çerçeve süslüyordu: Ortada bir Bismillah hath; sağında
eski ilkokul diploması ve solunda da o günkü gezinin hatıra
fotoğrafı. Geçen yıllar ona pek çok şeyi unutturmuştu, ama
o fotoğrafın çekildiği 1932' deki geziyi hiç unutmamıştı. O gün,
ailesinin geçmişindeki o özel an, sonsuza kadar belgelenmişti.
İşte orada, Kanatir Bahçeleri'nde çimenlere serilmiş bir battaniyenin
üzerinde gayet mutlu oturuyor. Hamid Burhan, ailenin
reisi, tam ortada; bacaklarını uzatmış, buğday teni ve biçimli yüzüyle
yakışıkh ve gayet sağlıklı görünüyor. Onun sağında kendisi,
Saniye el-Mehdi bağdaş kurmuş, zarif oya işleriyle süslü
şalıyla bacaklarını ve karnım örtmüş. Hamid Burhan'm solunda
en büyük çocukları Kevser oturuyor. Sevimli ve mahcup bir
ifadeyle kameraya bakıyor. Onun yanında (bir sonraki çocuk)
Muhammed, hık demiş babasının burnundan düşmüş; yanında
Münire, güzelliği ve yüz ifadesi göz kamaştırıyor. O zamanlar
baba elli, anne kırk yaşında. Çocuklar henüz büyüme çağtndalar.
Herkes gülümsüyor; bu gezinin, ortamdaki huzur ve sükunetin
onları ne kadar mutlu ettiği yüzlerinden okunuyor. Önlerinde
maden suyu şişeleri, tepeleme sandviçlerle doldurulmuş kağıt
tabaklar, muzlar ve portakaJlar ... Arkalarında ise yemyeşil bir
yamaç ve tek tük ağaçlar ... Uzaklarda Kanatir'in minareleri ve
gezinen insanları görebiliyorsunuz. Gelecek günleri akla hiç getirmeyen
bu fotoğrafa baktıkça içinizi tatlı bir huzur kaplıyor."





ÇOCUĞUN GÖRSEL SANAT EĞİTİMİ

ÇOCUĞUN GÖRSEL SANAT EĞİTİMİ

Zerrin Kehnemuyi


Bu kitap, yalnız yuva, ilkokul, ortaokul ve lise resim öğretmenleri
için değil, aynı zamanda çocuğun yaratıcı gücünün oluşturduğu
ürünü sadece estetik yönden görme saplantısında kalanları,
bu sınırın ötesindeki çıkış noktasına dek götürme amacı ile
yazıldı. Yine bu kitabm birinci bölümünde çocuğun vücut gelişiminin
yaratıcı gelişimi ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu örneklerle
göstererek, her çocuğun yaratıcı anlatımında değişik bir yönün
bulunduğu aktarılmaktadır.
Eğitimciler ve ruhbilimciler tarafmdan olduğu gibi çoğu sanatçının
da kesinlikle benimsediği bu nitelik, çocuğun kişiliğinden
başka bir şey değildir. Kişilik yöntemini eğitim yılları boyunca
göz önüne alarak çocuğa ne denli davranılacağını, olgunlaşma
yıllarında süregelen bunalımın eğitici yollarla nasıl
hafifletileceğini ve yine yaratıcı gücünün ne denli korunacağını
açıklamaktadır bu kitap.

Ekonomik yönden olduğu kadar ruhsal ve yaşam yönünden
de karışık bir dünyada yaşamaktayız. Böyle bir ortamda
değerler dengelerini yitirme yoluna girerler. Olağan durumlarda
değerli görülen şeyin, olağandışı olaylarda gölgelendiği olmuştur.
İşte bu yüzden küçük eğitici yazımın, çocuklarımız ve
gençlerimizin kişiliklerini destekleyerek yaratıcı güçlerinde özgürce
anlatıma girmelerini sağlayacağını ve ileride, toplumda
kuracakları ilişkiler içinde, insancıl ve uygar kişiler olmalarına
yol açacağını umuyorum.

"Sanat içgüdüsellikten çıktığı an, seçmeciliğe girer," der
Read. "Çocuk gençliğe doğru ilerlerken zekâsını ve eleştirme
yeteneklerini uygulamaya koyulur. Öğretmenin etkisi çok güçlü
olabilir bu dönemde, çünkü genç onu iyi tanımakta ve ona saygı
duymaktadır."
Öğretmenin, öğrencisinin görüş açısını, değişik üslup ve anlatışlarla
zenginleştirmesi yarar sağlar. Bunun büyük bir özenle
yapılması gerekir, çünkü genç bazen ona anlamsız gelen bir sürü
üslup karşısında yorulur, usanır. Yaratıcı sanatçıları görmek,
yerlerinde izlemek, onlarla konuşmak, çok şeyler verebilir, bu
yaştaki gençlere.

https://yadi.sk/i/Vcl6L9FyrG5Lq

20 Nisan 2016 Çarşamba

Ömer Hayyam

Ömer Hayyam


https://yadi.sk/d/iQPJPGlMr96cN


Girme şu alçakların hizmetine:
Konma sinek gibi pislik üstüne.
İki günde bir somun ye, ne olur!
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.


Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek;
Ağaçlara Musa’nın eli değecek;
Kuru tohumlara İsa’nın nefesi.
Gözler açılıp buluta çevrilecek.


Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;
Bildiklerimizle övündük, eğlendik.
Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?
Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.



Bu gecenin son gece olması da var:
Emret, gül rengi şarabı getirsinler.
Gafil, bir gittin mi bir daha gelmek yok:
Altın değilsin ki gömüp çıkarsınlar.